Ana içeriğe atla

Onlar Nasıl Para Kazandılar?

Hangi yaşta olduğunuz önemli değil. Nerede yaşadığınız ya da hangi işi yaptığınız da önemli değil. Belki de bir üniversitede okuyorsunuz ya da iş arıyorsunuz.

Sağlıkla ilgili bir sorununuz olmadığını varsayıyorum çünkü sağlıkla ilgili konular zihnimizi işgal ettiği zaman neredeyse başka bir şey düşünemiyoruz. Eğer sağlıklıysanız ,umarım öyledir , aklınızda üç konu dolaşıyor olabilir.

1. Parayla -daha iyi yaşamakla- ilgili konular.

2. Sevmekle ve sevilmekle –cinsellik de dahil – ilgili konular.

3. Takdir görmek - onaylanmak- ilgili konular.

Bunu siz de yapabilirsiniz. Aslında bu durum hepimiz için geçerli. Hepimizin aklındaki düşünceler bunlardan bir tanesine uyuyor. Belki de aklınızdaki düşünce aynı zamanda yukarıdaki iki hatta üç gruba birden giriyordur.

Mesela Türkiye’de genç erkekler çok para kazanmak ve bu sayede güçlü olmak istiyorlar (1); eğer bunu yapabilirlerse istedikleri zarif ve güzel kızın sevgisini kazanacaklarını düşünüyorlar (2) ve bu ikisini yaptıklarında herkesin takdirini alacaklarını varsayıyorlar(3). Türkiye’deki genç kızlar da bir manken gibi güzel ve zarif olurlarsa sevgiyi ve gücü – parası olan erkeği- elde edeceklerini ve böylece kendi çevrelerinin takdirini kazanacaklarını düşünüyorlar. (Trendview Raporu, Synovate, 2004)

Toplum olarak değer yargılarımız giderek maddiyat üzerine temelleniyor. Para sahibi olmanın ve bu gücü göstermenin popüler olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bu dönem Türkiye’de 1980’li yıllarda başladı ve hala devam ediyor. Bu oluşumun nedenleri ve bu anlayışın ne kadar hüküm süreceğini – fevkalade önemseyerek- bir kenara bırakıyorum ve bu durumu bütün çıplaklığıyla olduğu gibi kabul ediyorum. Bugün içinde bulunduğumuz durum budur. Üstelik yaşadığımız ekonomik kriz, maddiyatla ilgili konuları hepimizin gündeminde daha da üst sıralara çıkarıyor.

Sadece geleceklerini kurmak isteyen gençler değil hepimiz nasıl bir hayat istediğimizi sorguluyoruz. Bu hayatı iyi yaşamak için ne yapmamız gerektiğini ve en akıllı seçimin hangisi olduğunu bilmek istiyoruz.

Madem çoğunluk maddiyat üzerine kurulu bir anlayışı benimsiyor, ben de bu durumu olduğu gibi kabul ederek hiç yargılamadan soruyorum: Para kazanmanın, zengin olmanın yolu nedir? Hangi işi yaparak para ve güç elde edilir? Madem kazanan, masadaki her şeyi – hem parayı hem sevgiyi hem de takdiri – kazanıyor, o zaman bunun reçetesi nedir?

Bence para kazanmanın çok sağlam bir reçetesi var. Bilmek ister misiniz?

Petrol zengini Arap Şeyhlerini bir kenara bırakırsak çok zengin olanların hayat öyküleri bize önemli yollar gösteriyor. Dünyanın en zengin kişilerinden biri olan Bill Gates nasıl zengin oldu ya da 1960’lara damgasını vuran Beatles grubunun zengin olmasının altında yatan nedenler nelerdir?

Cevap olarak hemen yetenek demeyin. Çünkü yeteneği olan herkes mutlaka çok para kazanmıyor. Etrafınızdaki yetenekli ama parasız arkadaşlarınıza bakın.

Üstün zekalı olmak da başarının ve para kazanmanın garantisi değil. Benim çevremde çok ama çok zeki olup hayatlarını ellerinden kaçırmış bir çok tanıdığım var.

Peki para kazanmanın yolu nedir?

Malcolm Gladwell’in geçen yıl sonunda (2008) yayınladığı “Outliers” kitabı bu sorunun cevabını veriyor. Başarılı olan herkes tutkusunun peşinden giderek başarılı olmuş. Bunlar kendilerini tutkularına o kadar kaptırmışlar ki sadece işlerini nasıl en iyi yapacaklarını düşünerek çalışmışlar. Zevk alarak mutlulukla çalışmışlar. Çalışırlarken dünyayı unutarak çalışmışlar. Ama hepsi –istisnasız hepsi – yaptıkları işe en az 10 000 saat (on bin saat) kendilerini adamışlar. Bu “on bin saat” rastgele bir rakam değil her birinin hayatı incelendiğinde kolayca hesaplanabilecek bir rakam. Bu durum başarılı olan herkes için geçerli. Ünlü besteci Mozart da dahil.

Gladwell’in “Outliers” kitabında bu tezi doğrulayan o kadar çok örnek var ki. Hem de sadece tek bir kaynaktan gelen örnekler değil bunlar. Değişik araştırmacılar hep aynı sonuca varıyor: Tutkunun peşinden gideceksin.

Sigmund Freud’a hayatın anlamı sorulduğunda, “Sevmek ve çalışmak.” diye yanıtlamış. Oysa bizim önyargımız çoğu kez, “sevgi ve işi” yan yana getirmemize engel olur.

Prof. M. Csikszentmihalyi beni çok etkilemiş bir yazar. Sürdürdüğü araştırmalar, “yaptıkları işe yoğunlaşarak, derin bir zevk alan insanların” başarıyı ve mutluluğu yakaladığını kanıtlıyor. Yani kim olursanız olun ve hangi işi yaparsanız yapın anlamlı bir hayat için “kendinizi adayacağınız bir iş” yapmanız gerekiyor.

Csikszentmihalyi; dışarıdan gelecek ödülleri (para, şöhret) önemsemeden kendini tamamen adayarak yapılan her işin her koşulda mutluluk ve başarı getirdiğini kanıtlıyor.

İnsanların yaptıkları işe -kendilerini kaybedecek kadar – yoğunlaşmalarının nasıl bir şey olduğunu aslında hepimiz biliriz ve bunu zaman zaman yaşarız. Bu durumda kendimizi daha güçlü hissederiz. Daha dikkatliyizdir, hiç bir ayrıntı gözümüzden kaçmaz. Olaylar bizim kontrolümüzdedir. Yeteneklerimizin doruğuna çıkarız. Zaman duygusu ortadan kalkar: İşin ne zaman biteceğinin önemi yoktur. Ne kadar çok çalışırsak çalışalım yorgunluk hissetmeyiz aksine varsa başka sorunlarımız bile ortadan kalkar. Bu tarz bir yaşantı öylesine değerli olur ki ne kadar para kazanacağımızı hiç düşünmeyiz. Esas bu süreci yaşamak değerlidir.

Edward de Bono “Rekabet, aynı yarışta koşmayı seçmek demektir. Rekabet üstünde ise oyuncular kendi yarış alanlarını kendileri seçerler.” derken benzer bir yolu gösteriyor. Toplumun yönlendirmesiyle bir iş seçtiğimizde rekabeti kabul etmiş oluruz ama kendi yarış alanımızı tutkularımıza göre seçtiğimizde rekabet üstü oluruz.

Tutkuların peşinden gitmek üzerine çalışan araştırmacılardan biri de Po Bronson. İki sene süren araştırmasında dokuz yüz kişiyle yaptığı derinlemesine görüşmeler sonucunda vardığı sonuçlar çok çarpıcı : Hayattaki çağrımızı, gerçek misyonumuzu bulduğumuz zaman başarıyı yakalayacağımız kesin.

Bronson’un araştırmalarında en sık karşılaştığı durum, insanların kendi misyonlarını bulamamış olmaları değildir. Aksine insanlar çoğu zaman ne yapmak istediklerini “içeriden” biliyorlar ama iş seçerken duruma “dışarıdan bakıp” kendi iç sesleri yerine toplum yönlendirmesiyle karar veriyorlar.

Peki, neden kendi iç sesimizi dinlemekten korkuyoruz ve tutkularımızın peşinden gitmiyoruz?

1. Öncelikle bu sesi dinleyip kendi özgür yolumuzu seçmenin sorumluluğunu taşımaktan korkuyoruz.

2. İç sesimizi dinlersek para kazanamayacağımızı düşünüyoruz ve bunu göze alamıyoruz.

3. Para kazanma ve sevdiğimiz işi yapma konusunda kafamızda yanlış bir sıralama var. Yani önce para kazanmak için sevdiğimiz işi erteleyelim sonra nasıl olsa sevdiğimiz işi yapacağımız zaman gelir diye düşünüyoruz.

4. Para kazanmanın özgürlüğe giden en kısa yol olduğunu zannediyoruz.

5. “Hangi alanda başarılı olurum?” gibi yanlış bir soru sorarak işe başlıyoruz. Halbuki doğru soru “Hangi işi tutkuyla yaparım?” olmalı. Başarılı olacağınız alanı seçmek, yaptığımızla mutlu olacağımız anlamına gelmeyebilir. Soracağımız soru: “Ne yaparken kendimi kaybediyorum?” olmalı.

Kendi tutkularını bulmuş insanlar yaşları ya da statüleri ne kadar farklı olursa olsun birbirlerine benzerler: Gözleri parlar. Özgürdürler. Kendi zamanlarını nasıl kullanacaklarına kendileri karar verirler. En parlak fikirler onlardan çıkar. En zor sorunları onlar çözerler. Olağanüstü çaba göstermekten kaçınmazlar. Sanki sadece iş hayatında istedikleri yere gelmiş değil dünyada yerlerini bulmuş gibidirler. İş onlar için iş değil hayattaki varlık nedenleridir. İşin patronu kim olursa olsun yaptıkları işin gerçek sahibi onlardır.

Şimdi size para kazanmanın son derece yalın, iki maddelik reçetesini veriyorum:

1. Sizi hayata bağlayan en önemli tutkunuzun hangisi olduğunu keşfedin. Hangi işi yaparak bu tutkunuzu gerçekleştireceğinizi hayal edin. Bu işi yaparken başkalarının ne düşüneceğini, gelirinizin ne olacağını boş verin. Bu iş sizin hayatınızın işidir, ona sıkı sıkıya sarılın.

2. Şimdi artık bu işte kendinizi kaybedecek ölçüde, on bin saat, çalışabilirsiniz. Evet on bin saat. Sizden önceki bütün başarılı insanlar bunu yaptılar. Siz de bu işe; kendinizi unutacağınız, dünyayla bağınızı kopartacağınız kadar ön koşulsuz ve beklentisiz yoğunlaşın. Sonuç odaklı değil süreç odaklı hareket edin. Sonucu düşünmeden bu yoğunlaşmanın kendisinden üst düzey bir zevk alarak çalışın.

Sınırlı imkanlarla büyük engelleri aşmış, başlangıçta çevresindekiler tarafından hafife alınsa da yılmadan hayalinin peşinden koşmuş ve başarıya ulaşmış bir çok insan var. Neden siz de onlardan biri olmayasınız?

Eğer başarmak istiyorsanız yapmanız gereken önce içinizde yanan ateşi keşfetmek sonra da yüreğinizi vererek o ateşin gösterdiği yolu takip etmek.

Bu yolculuğun bir sırrı var. Bu pek az kişinin bildiği bir sır: “Amacı para kazanmak olmayan, sadece tutkuları uğruna çalışanlar çok para kazanıyorlar.” Yukarıda adını andığım bütün yazarların vardıkları sonuç bunu doğruluyor. Zengin olmuş insanların hiç biri yola para kazanmak için çıkmamış. Hepsi tutkularının peşinden koşmuş. Kendilerini tutkularına adamışlar. Sonucunda ise istemedikleri, harcayamayacakları kadar para kazanmışlar. Bu neredeyse zengin olmuş herkes için geçerli.

Çelişkili gibi görünen bu sırrı bir kere daha söylemek istiyorum: Para kazanmak istiyorsanız para kazanmayı hedeflemeyin!

Eğer siz tutkunuzun peşinden giderseniz para da sizin peşinizden gelir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Basit ve Dinamik Disk Nedir? Birbirine Nasıl Dönüştürülür?

Sabit diskler Windows 2000 işletim sistemine kadar sadece temel disk (basic disk) olarak ayarlanabiliyordu. Temel disk en fazla 4 birincil bölüm (primary partition) veya 3 primary ve 1 genişleyebilir bölüm (extended partition) şeklinde yapılandırılabilir. Bir temel diskte sadece 1 tane extended partition oluşturulabilir ve sadece primary partitionlara işletim sistemi kurulabilir. Windows 2000 ile gelen dinamik disk teknolojisi, Windows 2000 den sonraki tüm Windowssürümlerinde kullanılabilmektedir. Dinamik disk kavramıyla bölüm (partition) kavramı yerinihacim (volume) kavramına bırakmıştır. Dinamik disklerde, temel disklerde olduğu gibi bir sınırlama yoktur. İstenildiği kadar volume oluşturabilir, temel disk istenirse dinamik hale getirebilir ve bu işlem esnasında herhangi bir veri kaybı yaşanmaz. Fakat dinamik diskler temel diske çevirildiğinde bir veri kaybı söz konusu olacaktır. Temel diskin bilgileri kayıt defterinde tutulur. Dinamik diskin bilgileri kendi üstünde tutulur.

Einstein'in Rölativite Kuramına Bakış

Bu yüzyılın başlarında kuramsal fizikte altın çağ başladığı zaman, adı henüz bilim dünyasında duyulmamış bir fizikçi vardı. Bu, Annalen der Physık’in 1905 tarihli sayısında fotoelektrik olayı, Brown hareketi ve özel görelilikle ilgili ünlü üç çalışmasını birden yayınlayarak üne kavuşan Albert Einstein’dır. Onun fizikteki hayat boyu çalışmaları bilimin felsefesi ve yöntemleri üzerinde büyük etki yaptı. Einstein’ın kendisi bilimci filozoftu. Bu yüzyılın başlarında kuramsal fizikte altın çağ başladığı zaman, adı henüz bilim dünyasında duyulmamış bir fizikçi vardı. Bu, Annalen der Physık’in 1905 tarihli sayısında fotoelektrik olayı, Brown hareketi ve özel görelilikle ilgili ünlü üç çalışmasını birden yayınlayarak üne kavuşan Albert Einstein’dır. Onun fizikteki hayat boyu çalışmaları bilimin felsefesi ve yöntemleri üzerinde büyük etki yaptı. Einstein’ın kendisi bilimci filozoftu. O, hayranlık uyandırıcı bir şekilde felsefeyi kullanarak bugün modern bilimin önemli bir kısmı olan buluşlarını

Rubik Küp Nasıl Çözülür?

Rubik küp 3x3x3 veya 4x4x4 gibi karesel formatta ve her kenarı farklı renkte olan bir küptür. Bu küpün; sabır küpü, sinir küpü, zekâ küpü, renk küpü, Rubikin küpü, sihirli küp (magic box), 3d Puzzle, gibi birçok değişik adı vardır. Unutulmamalıdır ki küpün çözümü için geliştirilmiş bir algoritma vardır. Bu küp ezbere çözülemez. Bu yazıda sizlere küpün en yaygın çözümü anlatılacaktır. Hata yaptığınız yerde hatayı düzeltmeye çalışmayın belirtilen algoritma çerçevesinde çözüme baştan başlayın. Hala küpü çözemediyseniz buradaki yazımızda belirtilen otomatik çözen programları deneyebilirsiniz. Öncelikle bilmeniz gerekenler: Küpün parçaları birbirinden bağımsız değildirler. Küpün orta noktası daima sabittir. Küpü ne kadar çevirirseniz çevirin değişmezler. Kırmızının karşısında daima turuncu, yeşilin karşısında mavi, sarının karşısında beyaz vardır. Bir küp, toplam 26 adet parçadan oluşmaktadır: 8 adet üç renkli köşe parçası, 12 adet iki renkli parça ve 6 adet de sabit tek ren